Osmanlı’nın son dönemlerini incelediğinizde karşınıza çıkarlar, Galata Bankerleri ile Saray Şürekası arasında çöpçatanlık yaparak paylarını alanlar.
Günümüz Türkiye’sinde onların yerini alanların kurdukları saadet zincirlerinin halkalarını takip ettiğinizde tepelere kadar yükselir zincirin ucu..
Hangi alana bakarsanız bakın, ülkemin kaynaklarını sömüren yabancı tröstlerin mutlaka bir yerli işbirlikçisi vardır.
Altın arayan Kanadalı Şirketlerden başlayalım.
İliç örneği ortada duruyor.
Kanada Şirketi, Zümrüt Yeşili dağlarımızı, ovalarımızı yağmalarken, çıkardığı altının sadece yüzde 2’sini bize Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne verirken, ortak aldığı yandaş adamların şirketlerine aslan payı veriyor, onlar da Kanadalı tröstlerin ÇED Raporu, vergisel kolaylık gibi sorunlarını anında hallediveriyor.
Türkiye’nin en büyük işletmesiydi ‘Türkiye Taş Kömürü İşletmeleri.’
Partililerin aslan payından nasiplenmesi için tanınmaz hale getirildi, kömür yatakları işletmeci adı altında şirketleşen yandaşa peşkeş çekildi, çalışanların mesai saatleri içinde tuvalet için zaman harcamamaları için onlara pet şişeler dağıttı şirket, ‘Çişinizi şişelere yapın’ diye..
Tam bir Dayıbaşılık sistemi uygulandığı için Soma’da 301 madenciyi diri diri mezara gömen işletmeciye kanun-yasa bir şey yapamadı.
Araç muayene hizmeti Türkiye Cumhuriyeti Karayolları Genel Müdürlüğü’nün hizmet birimiydi.
Şimdi Bir Alman Vakfı geldi Türkiye’ye ve araç muayene hizmetini satın aldı.
Hep birlikte araç sahipleri, bu Alman Şirketi’nin Yerli İşbirlikçilerine emanet ettiği araç Muayene İstasyonlarının önünde sıraya giriyor, çuvalla para veriyor, aracımızı muayene ettiriyoruz.
Çalışanları bir görseniz, Mübarekler Alman’ın Al-i Menfaatlerine hizmet eden birer nefer.
Sorduğun soruya cevap bile vermez, araçta bir kusur bulmak için ellerinden geleni ardına koymazlar.
Baktı ki Emperyalizmin yerli ve yabancı işbirlikçileri, Saray Şürekasından birini ayarlamak yetiyor, Türkiye’deki zenginliklere ulaşmak için.
Yağmaladılar güzel ülkemi.
Tekel’i yok ettiler.
Seka’yı yok ettiler.
Türkiye, Dünyanın en yüksek fındık rekoltesine sahip ve kendimiz fındık yiyemez hale geldik.
Zeytinliklerimizi yok ettik, İtalya ve İspanya’nın Zeytinyağı Pazarı haline geldik.
Hatırlarsanız, Ukrayna’dan bir gemi sıvı yağ yola çıktı diye neredeyse bayram etmiştik pandemi döneminde.
Et ve Canlı Hayvan için yandaş ithalatçının gemisinin kıyıya yanaşmasını bekliyoruz.
Türk işçisinin, Türk Emeklisinin 5 katı maaş alan Alman İşçisi, Emeklisi bizim yediğimiz fiyatın yüzde 30’una et yiyor Almanya’da.
Biz ise 270 Avro bile etmeyen maaşımızla Alman Yurttaşının 3 katına et, zeytinyağı, sıvı yağ, et tüketiyoruz güzel ülkemde.
Marmara Bölgesinin Ticareti Yunan ve Bulgar yurttaşlarının yaptığı alış-veriş ile, Karadeniz Bölgesinin ekonomisi Gürcülerin yaptığı alış-veriş ve Arapların bölgeye yaptığı yatırımlarla, Doğunun bir bölümünün ekonomisi ile İran’dan gelen tüccarlar sayesinde ayakta duruyor.
Acı olan nedir biliyor musunuz?
31 Mart Seçimlerinde, iliklerine kadar sömürülen Aziz Milletin bir bölümü umut ve çare olur diye muhalefete yöneldi.
Yerelde onlara yetki vererek dedi ki, “Yereldeki uygulamalarınızı beğenirsek ki Ankara ve İstanbul’da beğenmiştik, ilk seçimde ülkenin idaresini de size emanet edeceğiz..”
Allah Aşkına 1,5 ay geçti nelerle uğraşıyoruz.
Özgür Özel’in önüne iktidarın yuvarladığı toplarla değil mi?
Neymiş Efendim Yeni Şafak Yazarı CHP’de ağırlanmış.
Ulan o yazar ve yazarlar 22 yıldır ülkenin her noktasında, Basın Özgürlüğü neferlerinin üzerinde birer Göebbels gibi terör estirdiler.
Devletin Kurumlarının etkinliklerine bile çağrılmadık, sokulmadık biz.
Devletin Anadolu Ajansının teşkilatlarının üzerinde bile birer ‘Hükümet Komiseri’ görevliydi, yazılan her haber o Hükümet Komiseri’nin onayından geçmeden servis edilmezdi, edilmedi.
Özgür gazetecilik yapan bizler, basın özgürlüğünü temel ilke edinen bizler işsiz bırakıldık, o Göebbels’lerin gazete patronlarına verdikleri talimatlarla.
Mahkeme Mahkeme gezdik, gezdirildik.
Hakkımızda sudan sebeplerle açılan Hakaret Davaları yüzünden.
Biz o gazeteci müsveddesi ile niye görüştün diye tepkili değiliz.
Al götür yemek ısmarla, evinde ağırla.
Ama kurumsal bir yapıda onun sergilediği kimseyi takmaz tavrınaydı, tavrınadır bizim tepkimiz.
Unutma ki sen, “Basın Özgürlüğünden doğan mahzurların yegane izale vasıtası, yine basın özgürlüğüdür” diyebilen bir liderin, bir önderin, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün makamında, bırakın basın özgürlüğünü, basın yayın kurumlarını tek ses haline getiren bir misyonun tutmasını ağırladın, ağırlıyorsun.
Sen yukarıda örneklediğim, Ülkemin kaynaklarını, değerlerini, zenginliklerini uluslararası tröstlere peşkeş çeken, bizi aç, bizi işsiz, bizi gıdasız bırakan yönetim anlayışının uç beyleri ile flört ediyorsun.
Sen, “Hizbullah Törer Örgütü değildir” diyen bir zihniyeti meclise sokanlarla el sıkışıyor, ülkenin bu gününü, geleceğini, çocuklarımızın geleceğini bir avuç mutlu azınlığa peşkeş çekenlerle Evcilik oyunu oynuyorsun.
Etme, vazgeç..